Geçen yazımın başlığı “Cumhuriyetin Cahiliye Devri” idi. Cumhuriyet içinde olduğu halde “cahiliye dönemini” yaşayan ve bizlere de yaşatmak isteyenleri anlatmıştım. Bir gün sonrası (24 Kasım 2013, Pazar) ise, Öğretmenler Günü idi. Atatürk’ün öğretmenlerimize verdiği önemi anlatan çok sayıda sözü var. Bunlardan bir tanesi “Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” sözü. Bu sözün nasıl gerçekleştiğini, yeni neslin nasıl bir nesil olduğunu, öğretmenlerimizin yetiştirdiği nesilden nasıl yöneticiler çıktığını, vs.yi yıllardır görüp yaşıyoruz. En son Ankara Kızılay’da, öğretmenlerin eline kalem verdiği öğrencilerinin polis olduktan sonra, kalemi bırakıp copu alarak öğretmenlerine nasıl davrandığı hep birlikte gördük!.. “Cumhuriyetin öğretmenleri”nin yetiştirdiği kimilerinin, kadını nasıl ötekileştirip, toplum dışında atmak, insanlıktan uzaklaştırmak istediğini de görüyoruz. Ülkemizdeki her sorunun kaynağını öğretmenlerimize yıkmamak için şöyle de söyleyebiliriz: “Cumhuriyet hükümetlerinin bir kısmı sözde cumhuriyetçi ve sözde Atatürkçü olmuş; çağdaş öğretmenler yetişmesini engellemiş; gerçek Atatürkçü öğretmenlerimizi de zan altında bırakmıştır. Yani, suçun büyük kısmı sorumsuz ve goygoycu (cahil, laf ebesi, tembel) hükümetlerdedir.” Sonuçta, yine öğretmenler ve yöneticilerle bağlantılı bir sözü ile Atatürk’e kulak verelim: “Cumhuriyetin temeli kültürdür.” Geldiğimiz noktada ne kültürden, ne cumhuriyetten, ne kadın haklarından, ne çağdaşlıktan söz edebiliyoruz! Son yazımda, “İslâmiyet’te, Türkler’de ve tarihte kadın hakkında biraz daha yazmak istiyorum ama yerimiz daralıyor” demiştim. Şimdi devam ediyorum. Sorunlar değişmiyor, çözülmüyor, itelene itelene önümüze geliyor. Hani bir söz var ya, ne kadar doğru: “Ne kadar ileriyi görmek istiyorsanız, o kadar geriye bakınız.” F.Rıfkı Akay, 1960’larda “Kadın” başlıklı makalesinde eğitimin, çağdaşlığın ve yobazlığın durumunu anlatırken örnekler veriyordu. Çoktan unutulmuş dediği “bilgin Müslüman” Tarihçi Seyid Emir Ali diyormuş ki: “Abbasilerin son zamanlarında bile İslam kadınları tam bir hürriyet içinde idiler. Dört halife devrinde erkekler arasında gezerler, vaazları dinlemek için mescitlere giderlerdi. Arap kızı misafirlerle serbestçe görüşürdü. Hz. Hüseyin’in kızı Sekine asilliği, zekiliği, fazileti ile tanınmıştı. Evi şair ve aydınlarla dolup taşardı. Gırnata’da kadınların mevkii önemli idi. Erkek meclislerinde bulunurlar, şenlik ve oyunlara katılırlardı. Arap şövalyeleri sevgilileri ile birlikte oynarlardı. Harem çok sonra, halife 2.Velid devrinde, Bizans’tan taklit edilerek kurulmuştur.” Falih Rıfkı, Anadolu’da egemen olan din uygulamalarının ise yobazlık ve bidat’tan kaynaklandığını vurguluyor. Şu sözler bugün de eskisi kadar önem taşımıyor mu? “Bir de şu eyyamcı demokratların kız çocukları mecburi eğitimden müstesna tutucu kanunlarını ve Atatürk öldüğünden beri memleketi kaplayan çarşafları düşününüz. Atatürkçüler Türkiye’yi yalnız gerilikten değil, Müslümanlığı da yobazlığın elinden kurtarmak durumunda.” * Bugün, AKP İktidarı ile, vaktiyle ona “Ölüler bile oy kullanmalı” diyecek boyutta destek veren Cemaat arasında bir kavga başladı. Kavganın su üstündeki kısmı “dershanelerin kapatılması” gibi görünse de, büyük bir iktidar kavgası yaşanıyor. Yazımız kapsamında bir şey sormak istiyorum. Kimse işin bu boyutuna değinmiyor. Cemaatin büyük bir dershane egemenliği olduğu doğru ama ülkedeki tüm dershaneler onlara ait değil. Diyelim mi, çocuğunuz üniversiteyi kazanmak istiyor. Bundan sonra okulda aldığı eğitim, sınavı kazanması için yeterli olacak mı? Hükümet, okullardaki eğitimi ve üniversite sınav sorularını yeni duruma göre düzenleyecek mi? Az gelişmiş kentteki öğrenciler artık üniversite kazanmayı unutmalı mı? Ve (yanıtı aşağıda olan) bir soru: “Plan yapmak, başarmak için yeterli midir?” (Soru sadece dershane sorunu için değil, Atatürk’ten bu yana süregelen tüm sorunlar ve çözümleri kapsamında sorulmuştur. Buradaki kediler sorunları, fareler ise çözümleri anlatmaktadır). *
GÜNÜN FELSEFESİ: Bir gün fareler bir araya gelirler ve başlarına musallat olan bir kediden kurtulma planları yaparlar. Pek çok fikir öne sürülür. Hiçbiri kabul görmez. En sonunda genç bir fare, kedinin boynuna bir çan asmayı önerir. Böylece, kedi kendilerine yaklaşırken farkına varacak ve kaçabileceklerdir. Bu öneri, fareler tarafından alkışlarla onaylanır. Bu arada, bir köşede sessizce onları dinlemekte olan yaşlı bir fare ayağa kalkar ve bu önerinin çok zekice olduğunu, başarılı olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir. Ancak bir sorun vardır: ”Boynuna çan asılacak kediyi.. kim yakalayacaktır?” SONUÇ: İYİ BİR PLAN YAPMAK AYRI, O PLANI GERÇEKLEŞTİRMEK AYRIDIR. - Alıntı (Yurt Gazetesi, 26.11.2013, Salı)
http://www.yurtgazetesi.com.tr/sorun-kediyi-hangi-fare-yakalayacak-makale,6460.html
|