Geçen hafta Sokak TV’deki Ceviz Kabuğu programında konuşulanların başlıklarını vermek istiyordum, olmadı. Gündem, neredeyse her gün değil, her saat yazı yazmayı gerektirdiği için bugüne kaldı. Ama önce medya skandalları, Başbakan Erdoğan’ın medyayı yönetmesi ve “yandaş medya” yanında bir de “sıkışmış medya” gerçeğini yazmak gerekir.
*
HaberTURK (TÜRK değil) Gazetesi ve televizyonuna Başbakanın direkt müdahaleleri artık sır olmadığı gibi, “büyük ayıp” noktasında. (Hani Başbakanın ünlü “Edep yahu!” sözü vardı ya, hatırlamanın tam sırası.)
Erdoğan’ın bu medyanın başına oturttuğu ve adı “Alo Fatih”e çıkan Fatih Saraç’ın hiçbir şeyden haberinin olmadığını, denetlemekle yükümlü olduğu medyadaki altyazıları bile başbakandan öğrendiğini biliyoruz.
Acaba, aslında çok büyük paralara da hükmeden “Alo Fatih” aslında “Paralel Fatih” mi?
Yani, başbakanın “Benim adamım” diye bildiği ve atadığı Fatih Saraç “Paralel Yapı”nın adamı olduğu için mi, her şeyden habersiz görünüyor ve mahsusçuktan sürekli özür diliyor! Olur mu, olur!
*
Neyse, asıl söylemek istediğim şey medyadaki ihtilal(darbe) yönetimi…
Gazeteciliğe başlama dönemim 12 Eylül Darbesinin hemen sonrasına denk gelmişti. 18 Mart 1981’de Ankara’nın Rüzgârlı Sokağında Hürriyet’te ekonomi muhabiri olarak gazeteciliğe başlamıştım. İstihbarat Şefimiz bugün rahmetli olan Orhan Kantoğlu idi.
Bana kocaman salonda bir küçük masa vermişlerdi. Diğer insanları tanımaya çalışırken, masanın birinde oturan ve hiç kalkmayan orta yaşlı birisi dikkatimi çekti.
Muhabirler sürekli koşuşturduğu ve habere gidip geldiği için salon kimi zaman boşalıyor, ama o masadaki adam yerinden hiç kalkmıyordu.
Tabii dayanamadım ve rahmetli Kantoğlu’na sordum: “Bu adam kim? Ne yapıyor?” Gülerek yanıtladı, “O stajyer muhabir, Biz de staj yapmaya gelmiş” dedi!
Meğerse acemi olan benden başka herkes biliyormuş durumu.
12 Eylül Cuntası göndermiş, emekli Albaymış ve görevi de Hürriyet Ankara Bürosundaki (İstihbaratındaki) olan biteni rapor etmekmiş!
*
12 Eylül darbesinin medya yönetiminden; darbe anayasalarını değiştiren, darbenin tüm izlerini silen “İleri Demokratik!” AKP’nin medya yönetimi dönemine geldik.
Bugün artık medyada “Stajyer Albay denetimi” yok, “Alo Fatih denetimi” var!
Bu vesileyle az önce söz ettiğim “Sıkışmış medya”dan örnek vermek istiyorum.
Bence, bugün Haberturk’un geldiği yer tam da bu nokta. Örnek vereyim. Uzun bir süre önce, Haberturk televizyonundan çeşitli zamanlarda arayıp çeşitli tartışma programlarına konuk olarak davet ediyorlardı. Ben de her defasında “Müdürlerinize sordunuz mu?” diyordum.
O tarihlerde kanalın tepesinde “Alo Fatih” yok, “Jöleli Yiğit” vardı.
Tahmin ettiğiniz gibi her davet bir iki saat sonra çeşitli bahanelerle iptal ediliyordu!
Sonra, Yiğit Bulut atıldı. Bana yine davetler geldi, birkaç kez canlı yayınlarına katıldım. Sonra tekrar ambargo dönemi başladı. Bir başka “sansürcü el” engel olmalıydı. Anlaşıldı ki, Yiğit Bulut’un Başbakan Ekonomi Başdanışmanı olmasından bir süre sonra sansürcü koltuğuna “Alo Fatih” (Saraç) gelmiş!..
Demem o ki, çalışan emekçilere kızmamak gerekir.
Onlar, üzerlerindeki sansür ve darbeci faşist müdahale olmadığında gerçek yayıncılık yapabiliyor.
İşte bu “Sıkışmış, sıkıştırılmış medya”ya canlı bir örnek. Sanırım yakında “Alo Fatih” de şutlanacak.
*
Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz’ün Ceviz Kabuğu’ndaki açıklamaları gördüğünüz gibi yine başka bir güne kaldı. Sağlık olsun.
*
GÜNÜN SÖZÜ:
Suçlunun güçlü olduğu yerde, haklı suçlu olur.- Anonim
(Yurt Gazetesi, 13.02.2014, Perşembe)
|