3 Eylül 2013 Salı Ceviz Kabuğu
|
“Madem sevmeyecektin, beni neden yarattın?” |
İngiliz yazar Mary Shelley’in ünlü eserinde Dr. Frankenstein (Frankeştayn), Tanrıya şöyle seslenir: “Madem sevmeyecektin, beni neden yarattın?” * Aşağıdaki gelişmeler tam da başlıktaki söze uygun. Madem birbirinizi sevmeyecektiniz niçin birbirinizi var ettiniz? * ABD, İngiltere ve Fransa Suriye’yi bombalamak için can atıyor, türlü taktikler deniyor. En son, milletvekillerinin onayını alma noktasına geldiler. Yani, 3-5 kişinin verdiği ölüm kararına ortak arıyorlar. Eskiden ölüm fermanı için (Kiliseden ya da Şeyhülislam’dan) “fetva” alınarak vicdanlar rahatlatılırdı; şimdi ise, sözde parlamentolar bu işlevi yerine getiriyor. ABD ve İngiliz parlamentolarını ikna etmek için bir gerekçe gerekiyordu, “kimyasal silah” gerekçesi bulundu. (Bizim Meclisi iknaya gerek bile görmüyorlar!..) Gerekçe olarak dünyaya sunulan görüntülerde, Suriye Hükümeti’nin kullandığı ileri sürülen kimyasal silah sonucu ölen çocuk fotoğrafları var. Herkes gibi ben de merak ediyorum. Orada kimyasal silah kullanıldı ise, niçin çocuklar ölüyor da, isyancılar ölmüyor? Esad’ın ve babasının bu dünyada yatacak yeri yok ama, yine de soralım: Çocuklar üzerine niçin bomba (hem de çok güçlüsü) atılır? Siz, en güçlü silahı başa çıkamadıklarınıza kullanmaz mısınız? (2. Dünya Savaşı’nda ABD, başa çıkamadığı Japonya’ya 2 adet atom bombası atmıştı, değil mi?) Fotoğraftaki masum çocuklar kime tehlike oluşturur ki? Bir çocuğu bomba atarak mı etkisiz kılarsınız? Niçin ortada bir tek büyük adam fotoğrafı yok? Tümüyle saçma bir durumla karşı karşıyayız. Ama bir kere karar verildi ve şekline uydurulmaya çalışılıyorsa, gerisi teferruat!. Mantık aramanın anlamı yok. Dünkü Yeniçağ’daki haberi de hatırlayalım. (“Batı’nın Irak’ta başarıyla sahnelediği kimyasal silah tezgâhı, Suriye’de yüzüne gözüne bulaştı. İsyancılar, S.Arabistan’dan aldıkları silahları yanlışlıkla patlattığını itiraf etti.”) * “One minute!” dedikten sonra ne diyordu Başbakanımız İsrail Cumhurbaşkanına? “SİZ ÖLDÜRMEYİ ÇOK İYİ BİLİRSİNİZ!” Şimdi, ne istiyor Erdoğan? “Suriye’ye öyle bir iki bomba atmakla olmaz. İşinizi tam yapmalısınız!” (Mealen) * Öte yandan, bence Türkiye için en önemli savaş, Suriye bombardımanı değil, içerdeki başka bir bombardımandır. Cemaatçi (Hizmet) yazarlar ile Hükümetçi yazarlar arasındaki savaşı izliyor musunuz? Kavga edecek, saldıracak, yok edecek Atatürkçü bırakmadıkları için şimdi birbirlerine saldırıyorlar! (Yeniçağ, 03.09.2013, Salı)
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=28020
|
|
Puan
Durum |
: |
|
|
|
|
Düşünce / Yorum
(1 Mesaj
Gönderilmiş) |
|
-
semra üner - 06.09.2013 22:03:07
|
25 Haziran 1950 tarihinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, müdahale kararı aldığında, Kore’ye asker göndermeyi ilk teklif eden ülke “Türkiye” oldu. Ama aynı zamanda, diğer 15 ülkeden farklı olarak, savaşa sembolik değil de, Tugay seviyesinde büyük askeri güçle katılmayı teklif eden bir ülke. Bununla da bitmedi: Türkiye, diğer ülkelerden ayrı olarak, askerlerini Amerikan ordusunun emrine vermeyi kabul eden, tek ülke olarak da tarihte yerini aldı...25 Temmuz 1950 günü akşamı: Türkiye’nin, Kore’ye 4500 kişilik bir birlik göndereceği kararı: büyük bir gururla, kamuoyuna açıklanır. Ancak, muhalefet partileri, hükümetin bu kararını, sadece “TBMM’nin onayı alınmadığı” için eleştirirler...Türkiye, Nisan 1949 tarihinde, NATO’ya üye olmak için müracaat eder. Ancak, bu müracaat kabul edilmez. NATO güçleri, Türkiye’yi birliğe üye olarak almak için, Kore’ye asker gönderme şartını ileri sürerler...Türk askeri gücü: 1 Tugay ve 241.Piyade Alayı: Tuğgeneral Tahsin Yazıcı komutasına verilir. Askeri birliğin personel mevcudu: 259 Subay, 18 askeri memur, 4 sivil memur, 395 Astsubay, 4414 Erbaş ve Er olmak üzere, toplam: 5090 personelden oluşmaktadır. Savaşa katılacak askerler, özellikle 1929 doğumlular arasından seçiliyorlardı...Başlangıçta, Tugay gönüllülük esasına göre oluşturulacaktı. Ancak, sonradan bunun böyle olmadığı anlaşıldı. Askerlerin çoğu, Anadolunun yoksul köylü çocuklarıydı.Az sayıdaki gönüllünün büyük bir kısmı ise “ailelerine çok iyi maaş bağlanacağı” vaadine kananlardı. Elbette, Kore topraklarındaki “komünizm” tehlikesinin bertaraf edilmesi amacı da, gönüllülerin yüreklerini dağlayan büyük etkenlerden biriydi...Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığının, resmi rakamlarına göre: Kore Savaşına katılan 1, 2 ve 3’ncü Türk Tugaylarının kayıplarının blançosu şöyledir: Şehitler: 37 subay, 26 astsubay ve 658 erbaş ve er olmak üzere: Toplam: 721. Yaralılar: 2147, Hasta: 346, Esir: 234 ve Kayıp: 175 Toplam kayıplarımızın mevcudu: 3277. Tugayları, ortalama 5000 kişi kabul edersek, toplam: 15.000 kişiden, 3277 kişilik kaybın, 22 olduğu görülür. Bu rakamlar: hiçte küçümsenmeyecek oranda, büyük kayıplardır. Şehitler, toplam kayıpların: 27’ sini oluşturmaktadır. Okuduğunuz bu yazı Kore Savaşı hakkında ansiklopedik bilgidir.Akp, Suriye ile savaştan sırtını sıvazlatarak çıkacağını düşünüyor,kimseyi gözü görmüyor,buna izin verilmemeli,SAVAŞA HAYIR |
|
Düşünce / Yorum Yaz |
|
|